Muazzez Akkaya Giray’a Veda: Cumhuriyet Kadınına Yakışır Bir Uğurlama

Muazzez Akkaya Giray, Türk edebiyatının en romantik ve gizemli şiirlerinden biri olan **”Mona Roza”**ya ilham veren kadındı. Şair Sezai Karakoç’un ölümsüz dizelerinde adı geçmeyen, ancak ruhu hissedilen bu zarif kadın, 7 Haziran’da İstanbul’daki evinde hayata gözlerini yumdu. Yaklaşık bir yıl önce kendisine safra kesesi kanseri teşhisi konmuştu. Son yolculuğuna ise Fenerbahçe Camii’nde düzenlenen cenaze töreniyle uğurlandı.
Hayatı Bir Roman Gibi: Cumhuriyet’in İlk Kadın Figürlerinden
1930 yılında Sakarya’nın Geyve ilçesinde doğan Muazzez Akkaya Giray, eğitim hayatına Kandilli Kız Lisesi‘nde yatılı olarak başladı. Ardından, Ankara’da dönemin en prestijli okullarından biri olan Mülkiye Mektebi Maliye Bölümü’nü kazandı. Bu okulda, Türk edebiyatının iki büyük ismi Sezai Karakoç ve Cemal Süreya ile aynı sıralarda eğitim gördü.
Mülkiye’nin ardından, fark derslerini vererek Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1954 yılında mezun oldu. Kariyerine Hazine avukatı olarak devam eden Giray, dönemin sosyal ve kültürel kodlarına rağmen güçlü ve bağımsız bir kadın profili çizdi.

Bir Şiirin Ardındaki Sessiz Kahraman
Yazar Emine Öte, Giray’ın hayatını “Mahrem Şiir: Mona Roza” adlı kitabında kaleme aldı. Kitap, yalnızca bir aşkın değil, aynı zamanda bir dönemin ruhunu yansıtan bir anlatı niteliğinde. Öte’ye göre, Muazzez Akkaya Giray yalnızca bir ilham perisi değil, aynı zamanda yaşadığı dönemin zarafetiyle yoğrulmuş bir karakterdi. Onunla geçirdiği yılları “anne-kız gibi” tanımlayan Öte, Giray’ın her daim ölçülü, dengeli ve asil bir duruş sergilediğini belirtti.
Aşkın Yaş Farkına Takıldığı Bir Dönem
Sezai Karakoç, üniversite yıllarında Giray’a olan ilgisini birçok kez göstermiş; şiirlerini onun için yazmıştı. Ancak Giray, dönemin sosyal algıları gereği, erkeklerin kadınlardan yaşça büyük olması gerektiği fikriyle büyütülmüş bir neslin mensubuydu. Karakoç’tan yaşça büyük olması, bu ilişkiyi en başında bitirmişti.
Cemal Süreya’nın soyadından bir harfi atmasının ardında da ilginç bir hikâye yatıyor. Aynı kafede aynı masada oturduklarını gören Cemal Süreya, bu olaya içerleyip bir iddiayı kaybettiğini düşünerek soyadından bir harfi sildirmişti. Bu, edebiyat tarihine geçen ve hâlâ merakla anlatılan bir anekdottur.
Sıradan Değil, İlham Veren Bir Hayat
Muazzez Akkaya Giray, edebiyatın gölgede kalmış ama etkisi büyük isimlerinden biri oldu. Şairlerin kalemine konu olan güzelliği ve zarafeti kadar, seçtiği hayat da örnek alınacak türdendi. Eşi Orhan Giray ile evlenip dört çocuk sahibi olan Giray, özel yaşamında da her zaman ölçülü ve sadeydi.
Onun için “çok güzel yaşadı” demek abartı olmaz. Çünkü hem geçmişiyle, hem bıraktığı izlerle, hem de ilham olduğu şiirle Türkiye’nin edebi hafızasında kalıcı bir yer edindi.
Vefatından Sonra Bile İlham Vermeye Devam Ediyor
Muazzez Akkaya Giray’ın naaşı, Fenerbahçe Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Onu tanıyanlar, ardında bıraktığı hatıraların bir ömürlük ilham taşıdığını söylüyor. Emine Öte’nin de belirttiği gibi, şiirlere konu olan kadınlar da şairleri kadar ölümsüzdür.